Mitsel dünya görüşü ve doğa filozofları

Bir sabah Sofie posta kutusunda gizemli bir mektup bulur: “Sen kimsin?” Bu soru, onun sıradan hayatında bambaşka bir pencere açar. Artık alıştığı okul, arkadaşlar,ev… hepsi biraz daha bulanıklaşır, çünkü zihninde yepyeni sorular dolaşmaktadır. Felsefeyle tanıştığı bu yolculuk, önce insanlık tarihinin en eski dönemlerine götürür onu: Mitlerin dünyasına…

MİTSEL DÜNYA GÖRÜŞÜ

Sofienin ilk öğrendiği şeylerden biri, insanların her zaman dünyayı anlamlandırmak istedikleri ama bunu başta mitlerle yaptıklarıdır. Antik çağlarda, bilim yoktu, matematik yoktu, hatta yazı bile yeni yeni gelişiyordu. Ama insanlar yıldızlara, yağmura, gök gürültüsüne, doğan çocuklara, ölen yaşlılara bir anlam vermek istiyordu. Ne yapıyorlardı? bu olayların arkasında tanrıları hayal ediyorlardı.

Örneğin; güneşin her sabah doğması, gökyüzünde yolculuk etmesi, sonra batması… Tüm bunlar, onlar için dev bir tanrının arabasıyla gökyüzünde dolaşması demekti. Ya da denizlerdeki fırtınalar? Tanrı Poseidon’un öfkesiydi belki de. Kısacası doğada olup biten her şeyi, insanların duygu ve düşüncelerine benzer şekilde açıklıyorlardı. Onlara göre doğa, bilinçli varlıklarla doluydu.

Mitsel dünya görüşü aslında insana çok tanıdık gelir. Çünkü çocukken biz de her şeyi kişileştirerek anlamaya çalışırız. Oyuncaklarımız konuşur, ay bizimle yürür, gök gürültüsü sanki bizi korkutmak ister gibi ses çıkarır. İşte eski insanlar da biraz çocuk gibiydi. Bilmedikleri şeyleri mitlerle anlamlandırmaya çalışıyorlardı.

Ama sonra bir şey oldu. İnsanlık tarihinin yönü değişmeye başladı.

DOĞA FİLOZOFLARI

İşte bu noktada sahneye doğa filozofları çıktı. Bu düşünürler, “acaba mitlere gerek kalmadan, doğayı kendi içinde açıklayabilir miyiz?” diye sormaya başladılar. Kulağa çok modern geliyor değil mi? Ama bu soruyu soranlar MÖ 600’lerde yaşıyordu!

İlk filozoflardan biri Thales’ti. Ona göre evrenin özü “su” idi. (Bende öyle düşünüyorum bu arada). Çünkü su hem sıvı, hem buhar, hem buz olabiliyordu. Dönüşüyordu, ama yok olmuyordu. Belki de her şeyin temelinde su vardı. Thales’in bu yaklaşımı devrim niteliğindeydi çünkü hiçbir tanrıdan, efsaneden söz etmiyordu. O sadece doğayı gözlemliyordu.

Sonra Anaximenes geldi. Thales’in “su” dediğine karşı çıktı ve “Hayır”, dedi, “her şeyin özü hava!“ Çünkü hava da sıkışıp yoğunlaşınca suya, daha da yoğunlaşınca toprağa dönüşebiliyordu. Ayrıca her canlı için hava hayattı, nefes olmadan hiçbir şey yaşayamazdı. (Bak şimdi buna da katıldım galiba)

Herakleitos ise bambaşka bir şey söyledi: “Her şey akar!” Ona göre dünyada hiçbir şey sabit değildi, her şey sürekli değişiyordu. Ateşi evrenin özü olarak gördü, çünkü ateş hem var olanı tüketir, hem de yeni bir şeye dönüşmesini sağlar. Aynı nehirde iki kez yıkanamazsın, diyordu Herakleitos. Çünkü su sürekli değişir ve sen de artık aynı kişi değilsindir. (Bu da mantıklı geldi şimdi)

Bu doğa filozoflarının en büyük özelliği, mitlere dayanmadan, doğayı sadece doğayla açıklamaya çalışmalarıydı. Yani bir bakıma “bilimsel düşünce”nin ilk adımlarını atıyorlardı.

Sofie ve bazılarımız için bu bilgiler önce biraz karışık gelse de, zamanla fark eder ki: İnsanlar mitlerden uzaklaşıp sorgulamaya başlayınca, felsefe doğmuştur. Doğa filozofları sayesinde insanlar ilk kez düşünmenin, analiz etmenin, gözlem yapmanın gücünü fark etmişti. Artık sorular daha derindi: Evrenin temelinde ne var? Değişim mi asıl gerçek, yoksa sabit olan mı?

İşte Sofie’nin dünyası böyle açılır. Bir mektupla başlayan bu yolculuk, insanlığın düşünce serüveninin izlerini sürer. Belki de bu yüzden Sofie’nin Dünyası, sadece bir roman değil; aynı zamanda bir düşünce yolculuğudur. Sen de bu yolculuğa çıkmaya hazırsan, artık mitlerin ötesini görebilir ve kendi sorularını sormaya başlayabilirsin.

Editör notu: Bu yazıda hem gökten yıldırım fırlatan tanrılarla tanıştık, hem de “Her şey su muymuş yahu?” diyen düşünceli filozoflarla. Mitler hayal gücümüzü, doğa filozofları ise merak kasımızı çalıştırdı. Artık hem evrenin sırrına biraz daha yakınız hem de sohbetlerde “Thales öyle demiyor ama…” diyebilecek kıvama geldik. Okuduğun, düşündüğün ve güldüğün için teşekkürler. Tanrılar seni korusun, filozoflar seni sorgulasın!

Yorum bırakın

WordPress.com ile böyle bir site tasarlayın
Başlayın