Gelin, hayal gücümüzü serbest bırakıp Antik Yunan’ın tozlu sokaklarında bir yürüyüşe çıkalım. Tam karşımızda, yüzünde kocaman bir tebessümle yaklaşan biri var: Demokritos. Sofie’nin Dünyası’nı okuduysanız onu hatırlarsınız – gülmeyi seven, meraklı ve bir o kadar da özgür düşünen biri. Ama bu sadece bir kurgu değil; gerçekten de “gülen filozof” lakabını boşuna almamış.
“Hayat çok kısa, neden gülmeyelim?” diye sorar gibi bakıyor bize.
Bir taşın üstüne oturuyoruz. Demokritos ellerini birbirine kenetleyip başlıyor anlatmaya:
“Bak dostum”, diyor, “her şey küçücük, gözle göremediğimiz parçacıklarından oluşur. Ben bunlara atomos dedim. Bölünemezler. Sonsuz sayıda vardır ve evrende sürekli devinirler. Birbirine çarpan bu minicik varlıklar sayesinde dünya oluşur.”
Hadi şimdi düşünelim: Bu sözler günümüz biliminin atom kuramının ta kendisi değil mi? Elbette modern fizik çok daha ileri gitti ama Demokritos, bu düşünceleriyle çağının çok ötesindeydi.
Sofie’nin Dünyası’nda Hilde’nin babası, Sofie’ye atomculardan bahsederken Demokritos’un doğaya olan derin ilgisinden de söz eder. Ona göre evrende hiçbir şey rastlantı değildir ama her şey zorunlulukla olur. Yani bir anlamda, doğanın kuralları vardır ve olaylar bu kurallara göre gelişir. Bu da onu, o çağdaki mitolojik açıklamalardan ayırır.
Biraz düşündükten sonra gülerek ekliyor:
“İnsanlar tanrılar hakkında çok şey uydurur, çünkü açıklayamadıkları şeylere hemen kutsal bir anlam yüklerler. Ama ben öyle düşünmem. Bilgiye doğa yoluyla ulaşabiliriz.”
Sanki bize şunu demek istiyor: “Gözünü dört aç, sor, sorgula, yetinme.”
Sohbet ilerledikçe felsefeye yaklaşımı da ortaya çıkıyor. Ona göre mutluluk (ya da onun deyimiyle euthymia) içsel bir denge hâlidir. Yani dış dünyadaki zenginlikler, ihtişamlar değil; insanın kendi içindeki huzur önemlidir.
Tam kalkmak üzereyken son bir şey söylüyor:
“Korkma. Bilmek iyidir. Sormaktan vazgeçme. Gülmeyi de unutma. Hayat bir araya gelen atomların dansıysa, sen de o dansın parçasısın.”
Ve kayboluyor dar bir sokağın kıyısında, arkasında hoş bir gülümsemeyle.
İşte böyle, Demokritos’un evren anlayışı da kendisi gibi: sade, neşeli ama derin. Sofie’nin Dünyası’nda olduğu gibi onun düşüncelerine çocukla bir merakla yaklaşırsak, felsefe hem büyüleyici hem de çok daha insanca gelir bize.
Şimdi de Demokritos’un görüşlerini ve düşüncelerini anlamış oldun.
İşte senin için birkaç tane demokritosla ilgili felsefi soru:
•Sence her şey atomlardan ve boşluktan mı ibarettir? Eğer öyleyse, duyularımızla algıladığımız “güzellik”, “renk”, “tat” gibi şeyler gerçekte var mıdır?
•Evrende her şey zorunlulukla oluyorsa, insanın özgür iradesi olabilir mi?
•Mutluluğun ölçüsü nedir? Akıl mı, haz mı, denge mi?
•Kendini bilmek ve doğayı anlamak, insanı daha erdemli yapar mı?
•İnsanlar neden maddi şeylerin peşinde koşar, oysa iç huzur kalıcı olan değil midir?
•Eğer duyular bizi yanıltıyorsa, onlara ne kadar güvenebiliriz?
•Zihin, atomlardan oluşuyorsa, düşünceler de sadece fiziksel süreçler midir?
•İnsan, evrenin küçük bir parçasıysa, evreni gerçekten anlayabilir mi?
Editör notu: Demokritos atom dedi, biz detaya indik. Evreni rastlantılar yönetiyorsa, senin bu yazıya rastlaman da küçük bir kader oyunudur belki. Artık sen de her şeyin temelinde minicik parçacıklar olduğunu biliyorsun. Hayata atomik bak, bolca düşün, arada da Demokritos gibi güzelce gül. Çünkü evren karmaşık olabilir… ama felsefe bir tebessümle başlar!