İki Kültür Arasında Kalmış Modern İnsan: Hem Beyin Var Hem Kalp!

Düşünsene, bir sabah uyanıyorsun ve içinden şöyle bir şey geçiyor: “Ben kimim?” Bu kadar basit ama bir o kadar da derin bir soru. Sonra biraz daha düşünüyorsun ve başka sorular da patır patır düşüyor zihnine: “Bu dünya nasıl oluştu?”, “Gerçek bilgi nedir?”, “Bilim mi doğru yolu gösterir, yoksa sanat mı hayatın anlamını fısıldar kulağımıza?”

İşte burada karşımıza koca koca bir problem çıkıyor: İki kültür meselesi.

Bu İki Kültür de Nereden Çıktı?

Modern dünyada insanlar sanki iki farklı gezegende yaşıyor gibi. Bir gezegende, mantığın çocukları var: bilim insanları, mühendisler, matematikçiler. Diğer gezegende ise duyguların evlatları oturuyor: sanatçılar, yazarlar, filozoflar. Ve bu iki gezegenin arasında sanki görünmez bir sınır var; pasaport kontrolünden geçmeden birbirine adım bile atmıyorlar!

İşin tuhafı, bu ayrım çok da eski değil. Aydınlanma Çağı ile birlikte başladı. Bilim ilerledikçe insanlar büyülendi. “Vay be! Gök cisimlerinin hareketini formülle anlatabiliyoruz. O zaman her şeyi açıklayabiliriz!” dediler. Matematik, fizik, kimya derken insanlar “gerçek”i sadece gözlemlenebilir olanda aramaya başladılar.

Ama o sırada edebiyatçılar ve sanatçılar köşede içli içli ağlıyordu. “Ya duygular? Ya kalbin söyledikleri?” diye fısıldıyorlardı. Onlar da boş durmadı tabii. Rönesans, romantizm, varoluşçuluk derken hayatın anlamını başka türlü aramaya devam ettiler.

Bilim Tarafı: Deney, Gözlem, Analiz

Bilim tarafındakiler net. Deney yaparlar, kanıt isterler. Derler ki: “Bir şey doğruysa, bunu tekrar tekrar test edebiliriz. Yoksa inanmam.” Suyun 100°C’de kaynadığını herkes bilir çünkü her seferinde aynı sonucu verir.

Ama bu tarafa şöyle bir eleştiri gelir hep: “Çok katılar. Her şeyin formülü mü olur canım? Aşkın, korkunun, özlemin formülü mü var?” Deney tüpüne kalp sığar mı?

Sanat Tarafı: His, Duygu, Sezgi

Sanatçılar ve filozoflar ise başka bir yol izler. Onlara göre bazı gerçekler kalple anlaşılır. Bir şiir okursun, gözlerin dolar ama nedenini tam açıklayamazsın. Bir resme bakarsın, içine işler. İşte bu duyguların dünyasında, mantığın hükmü o kadar da geçerli değildir.

Ama bu tarafa da şu eleştiri gelir: “İyi güzel ama biraz da ayaklar yere bassın. Sadece hislerle yaşanmaz, biraz da somut gerçeklik gerek.” Yani Mona Lisa’yla sohbet edemezsin, değil mi?

Peki Ya Ortada Kalanlar?

Bazı zavallı insanlar (!) bu iki kültür arasında kalır. Ne tam bilim insanıdır ne de tam sanatçı. Newton’un yasalarını da bilir, Nazım Hikmet’ten şiir de okur. Hem fizik sınavına çalışır hem de roman yazar. Ama bu kişiler toplumda bazen “kararsız” gibi görünür. Halbuki onlar gerçek cevheri keşfetmiş olanlardır: İnsan sadece akılla değil, duygularla da yaşar.

İki Kültürün Buluşması: En İyi Versiyon

Asıl hedef, bu iki kültürü barıştırmak, hatta el ele tutuşup yürütmektir. Çünkü:
• Bilim dünyayı anlamamıza yardım eder.
• Sanat dünyayı anlamlandırmamıza yardım eder.

Yani biri gözlüğü takar, net görmemizi sağlar; diğeri ise gözlük camının rengini belirler, hayata anlam katar. Düşünsene sadece bilim olsaydı, internet olurdu ama internet memesiz olurdu. Sadece sanat olsaydı, hisler olurdu ama Spotify çökerdi!

Son Söz: Taraf Seçme, Karışık Al!

Bu dünyada taraf seçmek zorunda değilsin. “Ben ya mühendis olacağım ya da şair” gibi ikilemlere gerek yok. Dilersen kod yazarken Chopin dinleyebilirsin. Bir yandan kuantum fiziğiyle ilgilenirken diğer yandan Foucault’nun iktidar kuramını okuyabilirsin.

Çünkü gerçek bilgi; formüllerle çizilen bir harita kadar, kalpten gelen bir ilhamla da şekillenir.

Yani günün sonunda, istersen Van Gogh gibi yıldızlara bakıp ağlayabilir, istersen teleskopla yıldızların mesafesini hesaplayabilirsin. Ama en güzeli? İkisini de yapmaktır. Çünkü sen bir bütünsün; hem aklın var hem kalbin. Ve bu iki kültür, senin içinde barışabilir.

İşte böyle… Şimdi söyle bakalım: Sen daha çok hangi kültürde geziyorsun? Yoksa kültürler arası pasaport mu taşıyorsun?

Editör notu: İki kültür arasında kalmak bazen bir tür içsel karmaşaya yol açabilir, ama kesinlikle eğlenceli! Bir taraf sana geleneksel yemek tariflerini verirken, diğer taraf internet jargonunu öğretir. Ama bu karmaşa, hayatı zenginleştiren bir şeydir. Sonuçta, ne kadar farklı olsalar da her iki kültürün de sana öğreteceği bir şeyler var. Kendine iyi bak, iki kültür arasında kaybolma — belki de her ikisinde de en iyisini bulacaksın!

Yorum bırakın

WordPress.com ile böyle bir site tasarlayın
Başlayın