René Descartes, felsefede “modern” demekse, hemen ilk akla gelen isimlerden biridir. Çünkü o, felsefenin en temel sorularını, evrenin, düşüncenin, varoluşun temellerini çok radikal bir şekilde sorgulamıştır. Ama gelin, onun düşüncelerini sırayla keşfederken biraz da Descartes’ın hayatına göz atalım. Yani, kahve içip “düşünüyorum, öyleyse varım” dedikten sonra hayatına nasıl yön verdiğini de inceleyelim.
Hayatına Bir Kahve Molası
1596 yılında Fransa’nın La Haye kasabasında doğan Descartes, aslında biraz “bilim insanı” tipine uyar. Öyle ki, ilk gençlik yıllarında edebiyatla ilgilenmektense matematik ve bilimle uğraşmaya başlamıştır. Fransız felsefesinin babalarından biri olarak tanınsa da, her şeyin başı olan bilimsel bir yaklaşımı benimsemiştir. Ancak Descartes’ın felsefesinin önemli bir yanı, felsefe ile bilimin birbirine zıt bir şekilde büyümesi değil, aslında birbiriyle nasıl harmanlandığının farkına varmasıdır.
O, “akıl” ve “gözlem” dediğimiz o iki vazgeçilmez aracı elinde tutarak dünya üzerindeki her şeyin doğru bir şekilde algılanıp anlaşılabileceğini öne sürer. Hani derler ya, “Göz var nizam var”, Descartes, gözlemin de akıl kadar önemli bir işlevi olduğunu savunur. Matematiksel doğrulardan hareketle evrenin yapı taşlarını çözmeye çalışır.
“Düşünüyorum, Öyleyse Varım”
Bu ünlü sözünü kimse unutmaz. Ancak Descartes’ın bu ünlü söylemiyle ilgili hepimizin kafasında biraz belirsizlik olabilir. Çünkü düşünüyorum, öyleyse varım deyince, bu sadece bir “felsefi içsel yolculuk” değil, aynı zamanda Descartes’ın büyük bir düşünce devrimini başlattığı anlamına gelir. O, zihni ve bedenin iki ayrı şey olduğunu öne sürer. Yani zihnin (düşüncelerimiz) bağımsız, bedensel süreçlerden ayrı bir varlık olduğunu savunur. Bu görüş, Descartes’ın zihnin doğasını ve insanın varoluşunu anlamaya yönelik yaptığı çok ciddi bir sorgulamanın başlangıcıdır.
Düşünceyi varlık olarak kabul eden Descartes, madde ve zihin arasındaki ilişkiyi çözmeye çalışır. Bu ikiliğin doğasını anlamak için, her şeyin şüpheye yer bırakacak kadar temelden sorgulanması gerektiğine inanır. Sonuçta “düşünmeye” başladığı noktada her şeyin, hatta kendi varlığının bile şüpheli olduğunu fark eder. Ama bir şeyi kesinlikle biliyordu: Düşünmesi, var olduğunu gösteriyordu. Bu, onun “kesin bilgi” anlayışının temeli olmuştur.
Descartes ve Metodoloji: Sıfırdan Başlamak
Felsefede metodolojik şüphecilik terimi, Descartes ile özdeşleşmiştir. O, dünya hakkında bildiğimiz her şeyin ne kadar güvenilir olduğunu sorgulamaya başlar. Rasyonel bir başlangıç yaparak, varlık üzerine her şeyi sıfırdan düşünmeye karar verir. Bu, akıl yoluyla doğruyu bulmayı amaçlar ve güvenilir bilgiye ulaşmak için şüphe etmeyi bir yöntem olarak benimser. Bu yaklaşımına “Cogito ergo sum” yani “düşünüyorum, öyleyse varım” diyerek bir adım atar.
Onun bu metodu, sonrasında da bilimsel yöntemlerin temel taşlarını oluşturur. Her şeyin şüpheye düşürülebileceğini, ancak düşüncenin kesinliğini reddedemeyeceğimizi savunur. Böylece Descartes, modern felsefede akılcı bir çizgi oluşturur.
Matematiksel Felsefe: Dünya Bir Denklemdir
Matematik de Descartes’ın çok ilgisini çeken bir alandı. Matematiksel dilin evreni açıklayabileceğini düşünerek, analitik geometri adını verdiği bir matematiksel alanı geliştirdi. Bu, özellikle modern bilimsel anlayışın temellerini attığı bir buluştu. Birçok açıdan fiziğin evrensel yasalarını anlamaya ve açıklamaya yönelik ilk adımlarını atmış oldu. Descartes’a göre matematik, dünyanın sistematik bir biçimde anlaşılmasını sağlayacak evrensel bir dil haline gelmeliydi.
Tanrı ve Varlık: Akıl İle İnanç Arasında Bir Yürüyüş
Descartes, felsefesinde Tanrı’nın varlığını ispatlamak için de ciddi bir çaba harcamıştır. O, Tanrı’nın varlığını, insanın içinde yer alan mükemmel düşünceyi referans alarak açıklar. Descartes, Tanrı’nın mükemmel olduğunu ve insanın içinde bu mükemmellik algısını barındırdığını savunur. Buradaki temel argüman, insanın mükemmellik kavramına sahip olabilmesi için onun mükemmel bir kaynağa, yani Tanrı’ya ihtiyacı olduğudur.
Descartes’ın Etkileri ve Mirası
Descartes, yalnızca dönemin felsefi anlayışını değiştirmekle kalmamış, aynı zamanda modern bilimin temellerine de katkı sağlamıştır. Bilimsel araştırmalarda “matematiksel doğrular” ve “akılcı düşünme” yöntemlerinin savunucusu olmuş, özellikle Newton gibi bilim insanları üzerinde derin bir etki bırakmıştır.
Descartes’ı, felsefi düşüncelerin modernleşmesinde bir mihenk taşı olarak kabul edebiliriz. Akıl ve inancı, metafizik ve bilimsel gerçeklerle birleştirerek kendi devrini değiştirmiştir.
Sonuç: Kahve İçmeye Devam Edelim!
Descartes’ın felsefesi, hem ciddi hem de derin bir şekilde insan aklının gücünü ve düşüncenin sınırsız potansiyelini keşfetmek üzerine odaklanır. Onun yaşadığı dönemde bile, sorgulamaya cesaret ettiği bu konular bize ilham verir ve “düşünüyorum, öyleyse varım” demek, hala evrenin sırlarını çözmek isteyen herkes için bir çağrıdır.
——
Editör notu: Descartes kahvesini yudumladı, düşüncelerini not aldı ve “Düşünüyorum, öyleyse varım” dedi. Şimdi sıra sende: Bir fincan kahve al, kafanı kurcalayan tüm soruları yudum yudum düşün ve her şüphede ufak bir tebessüm sakla. Kendine iyi bak!